Wednesday, April 30, 2008

Kredi kartının parfümlüsü bile çıktı!

Kredi kartının parfümlüsü bile çıktı!

HSBC Advantage, kadınlar ve erkekler için özel tasarlanmış parfümlü kredi kartları Advantage Rouge ve Advantage Black’i müşterilerinin kullanımına sundu. Advantage Rouge ve Advantage Black, HSBC Advantage’ın tüm özelliklerine sahip olmalarının yanı sıra; kadın ve erkeklere ilgi alanlarına göre farklı hizmetler ve indirim avantajları sunacak. Advantage Rouge ve Advantage Black; seçkin restoran, spor salonu ve mağazalarda özel indirimler sunacak.

İsteğe göre belirlenebilen vanilya ve hindistan cevizi kokusuyla Advantage Rouge; Astroloji Danışmanlığı, New York / Milano Outlet Turu, Stil Danışmanlığı, Diyestisyen ve Yemek Kursu Hizmetleri’ni indirim ve rezervasyon önceliğiyle sunarken; kozmetik, mücevher ve giyim alışverişlerindeki özel indirimleriyle kadın olmanın avantajını sonuna kadar yaşatacak.
Lavanta ve tütün kokusuyla erkekler için hazırlanan Advantage Black ise; Yelken / Dalgıçlık, Fotoğraf Kursu, Stil Danışmanlığı hizmetleriyle birlikte; seçkin mağaza ve parfümerilerdeki özel indirimleriyle erkek olmanın avantajını sonuna kadar yaşatacak.
Ayrıca kartlar, yurtiçi seyahat, ev yardım hizmetleri ve yurtdışında sağladığı asistanlık hizmetlerinin dışında İstanbul, Ankara, İzmir, Çeşme ve Bodrum’daki havaalanlarında geçerli olan Havaalanı Transfer Hizmetleri de sunacak.

Advantage Rouge ve Advantage Black ile kredi kartı pazarında fark yaratacaklarını belirten HSBC Kart Yönetimi'nden Sorumlu Grup Başkanı Mehmet Sindel, “Rouge ve Black; görünümleri, özellikleri ve kokularıyla rekabetteki diğer ürünlerden farklı bir şekilde tasarlandı; bu yeni ürünler alışveriş yapmayı seven, indirim ve kampanyaları takip eden, yeniliklerle ilgilenen kadınlara ve erkeklere, ilgi alanlarına göre farklı avantajlar sunarak öne çıkacaktır” dedi.

Referans : http://www.marketingturkiye.com/Haberler/Detay/?no=10944


Yorum :

Kredi kartlarının asıl amacı dışına çıkarılıp sanki bir statü simgesiymiş gibi gösterilmesi açıkcası pazarlama başarısından çok bir boşluğu doldurma isteğiymiş gibi gözüküyor. Bankaların kredi kartları üzerinden gerçekleştirdikleri kendilerini pazarlama stratejileri ancak kartların renkliliği ve kokusuyla bağdaştırılıp sınırlandırıldığı sürece gerçekten o bankayı tercih etme sebebinin ne olduğu hiçbir insanın gözünde canlanamayacaktır. HSBC parfüm kokulu ürettiği kredi kartlarıyla özellikle alışverişi hayatında ön plana koyan kişilere bu kokuyu burunlarından eksik etmeyeceğe benziyor. ( Ödeme günlerindede kokulu ekstre ihtiyacı doğabilir. Bunun içinde rahatlatıcı ve gevşetici özelliği olan kokulardan yararlanmasını öneriyorum :)


EMİR MERT
107604149

Wednesday, April 23, 2008

“Do I Like It if You Choose for Me? The Influence of Relationship Norms on Consumer Satisfaction”

Author: John T. Gourville and Dilip Soman

Esin Ergür
107604230

The present research hypothesizes that the norms underlying different types of relationships between marketers and consumers moderate consumers’ satisfaction with a self-chosen relative to a marketer-chosen outcome. This hypothesis draws on recent research suggesting that consumers’ responses to the marketer’s actions are a function of the relationship norms between the two (Aggarwal 2004; Fournier 1998). Two types of consumer-marketer relationships are examined: communal and exchange (Mills and Clark 1982). In a communal relationship, people give benefits to relationship partners due to a concern for their well-being.

People know that benefits are given in order to get something in return. As such, if in an exchange relationship the choice is made by the marketer, consumers will expect the marketer to be motivated by its own interests, and they will be less likely to be satisfied with it. We therefore hypothesize that the consumers’ satisfaction with a marketer-chosen outcome will be lower compared to a self-chosen outcome when they have an exchange relationship than when they have a communal relationship with the marketer.

Garanti'den Mortgage Çağrı Merkezi

22.04.2008 - 15:35

Esin Ergür
107604230

Garanti Çağrı Merkezi bünyesinde kurulan ekibe, 444 EVİM (444 38 46) tuşlanarak ulaşılabilecek
İSTANBUL - Garanti Bankası, Türkiye'nin ilk ve tek mortgage (tutsat) çağrı merkezini kurdu.
Garanti Mortgage Çağrı Merkezi, Garanti Mortgage Genel Müdürü Cemal Onaran ve Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Ali Fuat Erbil'in katıldığı bir toplantıyla tanıtıldı.
Avrupa Kalite Yönetimi Vakfından "mükemmeliyete adanmışlık" ödülünü kazanan Garanti Çağrı Merkezi bünyesinde kurulan ekibe, 444 EVİM (444 38 46) tuşlanarak ulaşılabilecek.
29 kişilik ekiple haftanın 7 günü 24 saat hizmet verecek olan 444 EVİM'i arayan tüketiciler, özel eğitimli ve sertifikalı uzmanlardan tutsat konusunda bilgi alabilecek, farklı ürünlerin karşılaştırmasını isteyebilecek, kredi başvurusu yapabilecek.
Garanti Mortgage Genel Müdürü Cemal Onaran, sektöre ilişkin değerlendirmelerde de bulunduğu sunumunda, 5 yıl içinde 100 milyar YTL'lik büyüklüğü ulaşması beklenen sektörün, milli gelirdeki payının da yüzde 10'a yaklaşacağını öngördüklerini söyledi.
Mortgage Çağrı Merkezi ile Türkiye'de ilk defa tutsat konusunda telefonla, danışma, karşılaştırma, başvurma ve sonuç alma imkanı yaratılacağını anlatan Onaran, "2008'de 80 bin adet çağrı, 2 bin adet kullandırım hedefliyoruz. 2009 hedefimiz 4 bin adet, 2010 hedefimiz 5 bin adet kullandırım" diye konuştu.
Garanti Mortgage Genel Müdürü Cemal Onaran, "Sektörün yüzde 30-35 büyüyerek, yılı 40-41 milyar YTL seviyelerinde kapatacağını düşünüyoruz" dedi.
"Türkiye'de kredi verirken, ince eleyip sık dokuyoruz"

Toplantıda gazetecilerin sektöre ilişkin sorularını da yanıtlayan Onaran, yabancılara mülk satışına ilişkin bir soru üzerine, Kuşadası, Marmaris, Bodrum gibi yerlerde yabancılara yönelik ciddi projeler yapıldığını kaydetti.
Şu anda yabancılara yönelik satışın durduğunu, bunun önünün açılması gerektiğini aktaran Onaran, bu sorunun kısa sürede çözüleceğini düşündüğünü, Türkiye'de bu konuda büyük bir potansiyel bulunduğunu dile getirdi.
Onaran, ABD'deki subprime krizinin Türkiye'yi nasıl etkileyeceğinin sorusuna da, ABD'deki finans kuruluşlarının müşteri kredibilitesini ölçmeden kredi verdiklerini kaydederek, "Biz, Türkiye'de çok ince eleyip, sık dokuyoruz. Ciddi bir kredi süzgecinden geçiriyoruz. Şu anda Türkiye'de böyle bir subprime krizinden söz etmemiz mümkün değil" yanıtını verdi.
Kredi kullandırımına ilişkin bir soru üzerine de Onaran, 2008 yılını ilginç bir yıl olarak nitelendirdi.
Kış aylarının kredi kullandırımının az olduğu dönemler olduğunu ifade eden Onaran, şöyle devam etti:
"Bu yıl ilginç bir üç ay yaşadık. 31 milyar YTL seviyelerinden başladık, Mart sonunu 34 milyar YTL ile kapattık. Neredeyse 4 milyar YTL'ye yakın kredi kullandırılmış durumda. Ama 10-15 gündür hafif çaplı bir durgunluk var. Sektörün yüzde 30-35 büyüyerek, yılı 40-41 milyar YTL seviyelerinde kapatacağını düşünüyoruz."
"Regülasyon zafiyeti yok"
Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Ali Fuat Erbil de eve olan talepte son bir aydır azalma olduğunu gözlendiğini, ancak kısa vadede inanılmaz derecede fiyatlar artacak şeklinde bir öngörüleri bulunmadığını söyledi.
ABD'deki krizin detaylarına bakıldığında, ciddi bir regülasyon zafiyetinin olduğunun görüleceğini ifade eden Erbil, Türkiye'de böyle bir zafiyet bulunmadığını kaydetti.
Erbil, nisan ayı itibariyle bireysel ve proje bazlı kredilendirmelerde yüzde 30 civarındaki bir düşüş olduğunu da aktardı.


Yorum:

İyi bir düşünce ancak mortgage sistemine yabancı olan Türkiye için biraz erken. Çünkü önce mortgage sistemini oturtmak ve bunu insanlara benimsetmek gerekiyor. Türk halkı ekonomik dalgalanma nedeniyle uzun vadeli borçlanmaya pek sıcak bakmıyor. Ayrıca şu an Dünya’da yaşanan mortgage krizinden dolayı insanların talep göstereceğini düşünmüyorum. Tabi ki Garanti’nin yaptığı Çağrı Merkezi, Türk halkını bilinçlendirmek adına iyi bir proje.

Referans:
http://www.dunyagazetesi.com.tr/haber.asp?id=7216&cDate=

Sunday, April 20, 2008

Summary:Is This a Golden Era for Marketing Productivity?

Published: May 5, 2003
Author: James Heskett

Kerem Sertbel
107604231

Work on several fronts suggests that we should be experiencing a resurgence of productivity in marketing, measured in terms of less waste in advertising, more clearly focused sales effort, and fewer product, service, and brand failures. However, it also raises interesting questions.

The 80/20 rule describes many phenomena faced by management. That is, for example, roughly 20 percent of employees experience 80 percent of accidents on the job. And roughly 20 percent of customers provide 80 percent of sales. Focused strategies can be based on this kind of information. Recently, managers in many businesses are concluding that the proportion of a firm's customers that account for nearly all of its profits may not exceed 10 percent when one takes into account the significant impact of so-called "apostle/owners" on a business. These are customers who are loyal, "viral" in the sense that they tell many others of their satisfaction, and influential enough to change others' buying patterns.

They are also customers who identify so closely with a product, service, or company that they provide valuable advice concerning product improvements and even new product ideas. The identification and "employment" of a relatively small number of these customers on behalf of a product or service can greatly improve both the efficiency and effectiveness of a marketing strategy. And it is made increasingly viable by Internet-based services.

Similarly, the search for more effective ways of developing and positioning brands, directing marketing messages, and improving products and services may be leading away from vast surveys or focus group inquiries of consumers' conscious reactions. Instead, they may increasingly be replaced with interviews of small numbers of individuals whose unconscious thoughts and reactions, often unknown even to them, are "unlocked" through concepts based on neuroscience and psychology.

That is one conclusion that can be drawn from Professor Gerald Zaltman's thought-provoking new book, How Customers Think. Why not mine ideas in the subconscious, what Zaltman calls the "mind/brain," where 95 percent of our thinking takes place? Zaltman maintains that with relatively small numbers of in-depth individual interviews employing carefully-designed questions posed to customers representative of selected market segments, insights can be gained to increase the probability of success in building brands and positioning products and services. The process is effective in terms of both results and costs.

All of this suggests that what we experience as consumers may be influenced by fewer and fewer "voices" from the market. The promise is that we will like what we experience, because it will involve such things as fewer irrelevant messages, better availability of products and services, and product performance geared to our real needs.

Comment:

As known from many years,the 80/20 rule had always wondered the managers.The rule is explained in the article and should the managers obey that rule(construct strategies based on this) or treat it like a tale?

However there is a group of customers that they definitely strict to the brand and become an "objective employees" of the brand so that almost every marketing strategy and many production decisions are based on them.This situation is so strong that can not be ignored.However,the point is that these people do not act by theirselves.They do it by their subconscious.Meaning that all the direct marketing techniques are not that strong.The key to a successfull marketing accomplishment lies in the deeper corners of brains.

As a result,people have gained immunity to the usual marketing bombards.From now on,innovative and unexpected techniques will be on the leading role.From now on,the physcology and sociology are the keys to reach out the consumers.

Summary:What Customers Want from Your Products

Published: January 16, 2006
Authors: Clayton M. Christensen, Scott Cook, and Taddy Hall

Kerem Sertbel
107604231

With few exceptions, every job people need or want to do has a social, a functional, and an emotional dimension. If marketers understand each of these dimensions, then they can design a product that's precisely targeted to the job. In other words, the job, not the customer, is the fundamental unit of analysis for a marketer who hopes to develop products that customers will buy.

To see why, consider one fast-food restaurant's effort to improve sales of its milk shakes. (In this example, both the company and the product have been disguised.) Its marketers first defined the market segment by product—milk shakes—and then segmented it further by profiling the demographic and personality characteristics of those customers who frequently bought milk shakes. Next, they invited people who fit this profile to evaluate whether making the shakes thicker, more chocolaty, cheaper, or chunkier would satisfy them better. The panelists gave clear feedback, but the consequent improvements to the product had no impact on sales.

A new researcher then spent a long day in a restaurant seeking to understand the jobs that customers were trying to get done when they hired a milk shake. He chronicled when each milk shake was bought, what other products the customers purchased, whether these consumers were alone or with a group, whether they consumed the shake on the premises or drove off with it, and so on. He was surprised to find that 40 percent of all milk shakes were purchased in the early morning. Most often, these early-morning customers were alone; they did not buy anything else; and they consumed their shakes in their cars.

The researcher then returned to interview the morning customers as they left the restaurant, shake in hand, in an effort to understand what caused them to hire a milk shake. Most bought it to do a similar job: They faced a long, boring commute and needed something to make the drive more interesting. They weren't yet hungry but knew that they would be by 10 a.m.; they wanted to consume something now that would stave off hunger until noon. And they faced constraints: They were in a hurry, they were wearing work clothes, and they had (at most) one free hand.

The researcher inquired further: "Tell me about a time when you were in the same situation but you didn't buy a milk shake. What did you buy instead?" Sometimes, he learned, they bought a bagel. But bagels were too dry. Bagels with cream cheese or jam resulted in sticky fingers and gooey steering wheels. Sometimes these commuters bought a banana, but it didn't last long enough to solve the boring-commute problem. Doughnuts didn't carry people past the 10 a.m. hunger attack. The milk shake, it turned out, did the job better than any of these competitors. It took people twenty minutes to suck the viscous milk shake through the thin straw, addressing the boring-commute problem. They could consume it cleanly with one hand. By 10:00, they felt less hungry than when they tried the alternatives. It didn't matter much that it wasn't a healthy food, because becoming healthy wasn't essential to the job they were hiring the milk shake to do.

The researcher observed that at other times of the day parents often bought milk shakes, in addition to complete meals, for their children. What job were the parents trying to do? They were exhausted from repeatedly having to say "no" to their kids. They hired milk shakes as an innocuous way to placate their children and feel like loving parents. The researcher observed that the milk shakes didn't do this job very well, though. He saw parents waiting impatiently after they had finished their own meals while their children struggled to suck the thick shakes up through the thin straws.

Customers were hiring milk shakes for two very different jobs. But when marketers had originally asked individual customers who hired a milk shake for either or both jobs which of its attributes they should improve—and when these responses were averaged with those of other customers in the targeted demographic segment—it led to a one-size-fits-none product.

Once they understood the jobs the customers were trying to do, however, it became very clear which improvements to the milk shake would get those jobs done even better and which were irrelevant. How could they tackle the boring-commute job? Make the milk shake even thicker, so it would last longer. And swirl in tiny chunks of fruit, adding a dimension of unpredictability and anticipation to the monotonous morning routine. Just as important, the restaurant chain could deliver the product more effectively by moving the dispensing machine in front of the counter and selling customers a prepaid swipe card so they could dash in, "gas up," and go without getting stuck in the drive-through lane. Addressing the midday and evening job to be done would entail a very different product, of course.

By understanding the job and improving the product's social, functional, and emotional dimensions so that it did the job better, the company's milk shakes would gain share against the real competition—not just competing chains' milk shakes but bananas, boredom, and bagels. This would grow the category, which brings us to an important point: Job-defined markets are generally much larger than product category-defined markets. Marketers who are stuck in the mental trap that equates market size with product categories don't understand whom they are competing against from the customer's point of view.

Notice that knowing how to improve the product did not come from understanding the "typical" customer. It came from understanding the job. Need more evidence?

Pierre Omidyar did not design eBay for the "auction psychographic." He founded it to help people sell personal items. Google was designed for the job of finding information, not for a "search demographic." The unit of analysis in the work that led to Procter & Gamble's stunningly successful Swiffer was the job of cleaning floors, not a demographic or psychographic study of people who mop.

Why do so many marketers try to understand the consumer rather than the job? One reason may be purely historical: In some of the markets in which the tools of modern market research were formulated and tested, such as feminine hygiene or baby care, the job was so closely aligned with the customer demographic that if you understood the customer, you would also understand the job. This coincidence is rare, however. All too frequently, marketers' focus on the customer causes them to target phantom needs.

Comment:

People live.They work.They have needs.All they want is,no matter what their socio-economic level is, to improve their lives.This desire may not need a lottery or a huge inheritance.All the littlest things around us may work quite well.A marketer should be wondering about different perspectives:Not what people want? What will be this product used for?

A products main purpose is to fulfill a need.It can be anything and had been never analyzed before.A marketer must determine the needs very well.Then focus on the need and to define how to fulfill it.All the senses of the marketer should be opened.There can be many unfulfilled needs waiting to be discovered.

En beğenilen şirket ‘Turkcell’

Kerem Sertbel
107604231

Capital'in 'En beğenilen şirketler' yarışmasında ödüller önceki gece bir törenle verildi.Capital dergisinin gerçekleştirdiği 'Türkiye'nin En Beğenilen Şirketleri 2007' araştırmasında ilk 20'ye girenler ödüllerini aldı. Listenin ilk üç sırasında Turkcell, Koç Holding ve Arçelik yer aldı.Capital dergisi tarafından yapılan 'Türkiye'nin En Beğenilen Şirketleri 2007' araştırmasıyla belirlenen
şirketlere, ödülleri önceki akşam düzenlenen törenle verildi. Araştırma bin 350 üst ve orta düzey yöneticinin Türk iş dünyasındaki şirketleri ve kendi sektörlerindeki rakipleri hakkındaki görüşleri değerlendirilerek gerçekleştirildi. Araştırmaya göre Türkiye'nin en beğenilen ilk 20 şirketi sırasıyla şöyle: "Turkcell, Koç Holding, Arçelik, Vestel, Garanti Bankası, Sabancı Holding, Eczacıbaşı Holding,Coca Cola / Ülker (Coca-Cola ve Ülker 8. sırayı paylaşıyor), Procter&Gamble, Unilever, Doğuş Holding,Microsoft, Zorlu Holding, Akbank, Toyota, Borusan Holding, İş Bankası, Efes Pilsen / BSH (18. sırayı paylaşıyorlar), Pfizer, Siemens/ Vodafone (20'nci sırayı paylaşıyor).

Kaynak: Radikal


Yorum:

Başarılı bir şirket yönetiminin başarılı bir şekilde tanıtılmasının sonucu.Turkcell sektörde ilk olmanın avantajı ile liderlik koltuğuna oturmasının sorumluluğunu yıllardır yerine getiriyor.Asla rehavete kapılmadan çok iyi çalışmalar yürütüyor.Son birkaç yılda gördüğümüz "selocanlar" reklam filmleri ile hem kendilerini çok iyi anlatıyorlar hem de bunu çok sempatik bir şekilde yapıyorlar.Bunun sonucu olarak da Turkcell en iyisi olmasa bile en sevilen pozisyonuna konumlanıyor.

Müslüm Gürses bu kez Vestel reklamında

Kerem Sertbel
107604231

Vestel’in “Doktor V ve Hemşire V”li reklam kampanyası başladı. Her filmde sürpriz bir ünlüyle beraber izleyici karşısına çıkacak olan Doktor V ve Hemşire V’nin ilk konuğu ise gençlerin son dönemde ki gözdesi ünlü sanatçı Müslüm Gürses oldu.
Vestel’in yeni reklam filmi serisi, televizyonlarının görüntüsünden memnun olmayanlara kesin çözüm sunan Doktor V ve Hemşire V’nin maceraları üzerine kurgulanıyor. Filmde Vestel’in Pixellence özellikli TV’lerinin üstün görüntü özellikleri ve görüntü kalitesi vurgulanıyor.

M.A.R.K.A. Reklam Ajansı’ndan Ali Hikmet Yavuz, Yakup Ayan, Doğan Mirdoğan, Engin Tezcan, Utku Utgan ve Devrim Erdoğan’dan oluşan yaratıcı ekip tarafından hazırlanan filmin yönetmenliğini, Fransız yönetmen Henri Barges yaptı.


Yorum:

Müslüm Gürses'in kullanıldığı Akbank'ın reklam filminin çok büyük ilgi görmesi üzerine böyle bir reklam projesine girildiğini düşünüyorum.Elbette komik olabilir ancak başka bir karakter kullanılmalıydı bence.Ayrıca reklam filminde ürünün kendisinden ziyade mizaha öncelik verilmesi beni biraz şaşırttı.Her zaman sıradışı projeler yaratan bir ajanstan çıkması süpriz değil ancak üzerinde biraz daha çalışılmalıydı.

Çarşı 'Boyner' oldu, üç yılda 11 milyon yeni müşteri geldi

Kerem Sertbel
107604231

Boyner Büyük Mağazacılık Genel Müdürü Aslı Karadeniz, 'Çarşı' markasını terketmelerinin ciro artışında etkili olduğunu belirterek, 'Daha kıymetli bir marka olarak algılanmaya başladık ve üç yılda müşteri sayısı 11 milyon arttı' dedi.
"Boyner" markası Boyner Holding'in perakende sektöründeki hızını artırdı. Yaklaşık üç yıl önce mağazalar zinciri "Çarşı"nın ismini "Boyner" olarak değiştiren Holding, ilk kârını açıkladığı 2006 yılından itibaren yola büyüyerek devam ediyor. 2007 yılında cirosunu yüzde 14 artırarak 340 milyon dolara çıkaran Boyner Büyük Mağazacılık, 2008 hedefini ise yüzde 20 büyüme olarak belirledi."Çarşı" ismini bıraktıktan sonra "daha kıymetli" bir marka olarak algılanmaya başladıklarını belirten Boyner Büyük Mağazacılık Genel Müdürü Aslı Karadeniz, mağazaya giren müşteri sayısının üç yılda 11 milyon arttığını söyledi.Karadeniz, "Özellikle ev grubundaki alışverişlerde, müşteriler paketlerin üstündeki Çarşı isminden
hoşlanmıyordu. Boyner'in adı, marka değeri olarak tüketicinin daha çok hoşuna gitti. Bunun yanında genç giyim ve spor reyonları geliştirilerek genç müşteri sayısı da artırıldı. 3 yılda ziyaretçi sayımız 20 milyondan 31 milyona çıktı. Her 100 ziyaretçinin 22'si alışveriş yaptı" diye konuştu. Türkiye ile ilgili daha büyük hedefleri olduğunu belirten Karadeniz, bu nedenle 2010 yılına kadar yurtdışı yerine
içeride büyümeye odaklanacaklarını söyledi.

Öncelik liderliği korumak

Geçen yıl ciroda yaşanan yüzde 14'lük büyümeyi , bu yıl yüzde 20'e çıkarmayı hedeflediklerini belirten Karadeniz, "Geçen yıl açtığımız birçok mağaza hep son çeyreğe denk geldi. Dolayısıyla bu mağazaların ciroya asıl katkısı bu yıl yaşanacak" dedi. Üç yıl önce Moskova'da bir alışveriş merkezinde açtığı ilk yurtdışı mağazasını "kötü lokasyon" gerekçesiyle kapattıktan sonra farklı yer arayışlarına giren Boyner, bu projeyi de rafa kaldırdı. Boyner, 2010 yılına kadar yurtdışı yerine Türkiye'de büyümeye odaklandı."Dubai başta olmak üzere halen çok sayıda ülkeden teklif geliyor ama 2008 için yurtdışı planımız yok. Rusya'da da artık lokasyon aramıyoruz" diyen Karadeniz, yurtdışında çıkabilecek kârlı yerlere bayilik
kanalı ile gidebileceklerini belirtti. Karadeniz, "Ama şimdilik kendi özkaynaklarımızı tamamen Türkiye'de uygulamak istiyoruz. Türkiye'de lider konumumuzu korumak, birinci önceliğimiz. Halen birçok yabancı yatırımcının da geldiği Türkiye'de rekabette tutunmak daha önemli" diye konuştu.

Her yere bölünerek ulaşacak

Boyner'in her geçen gün sayıları çoğalan alışveriş merkezlerinde yer almak için de bölünme stratejisi uygulayacağını açıklayan Karadeniz, "Büyük metrekare imkanı sunmayan alışveriş merkezlerinde tek kategoride uzmanlaşmış mağazalar ile büyüme stratejisi uyguluyoruz. Bu doğrultuda bazı alışveriş merkezlerinde Boyner Evde, Boyner Sport ve Boyner Beaute olarak hizmet vereceğiz" dedi. Karadeniz, Türkiye'de halen 27 Boyner Büyük Mağaza, 9 Boyner Outlet, 6 Boyner Beaute ve 1 Boyner Evde olmak üzere toplam 43 mağazaları olduğunu, bu yıl ise 2 Boyner, 3 Boyner Evde, 3 Boyner Sport, 1 Boyner Beuate ve 2 Boyner Outlet olmak üzere 11 mağaza daha açacaklarını söyledi.

Krizin gelişi, faiz ve istihdamdan belli olur

Boyner Büyük Mağazacılık Genel Müdürü Aslı Karadeniz, perakende sektöründe son aylarda iyice yükselen "durgunluk" şikayetinin korkutucu boyutlarda olmadığını, Boyner olarak da satışlarda herhangi bir problem yaşamadıklarını söyledi. Tüketimde durgunluk için en önemli iki göstergenin faiz ve istihdam rakamları olduğunu vurgulayan Karadeniz, şunları söyledi: "Faiz artışları, tüketimden tasarrufa
dönüşüme neden olur. Diğer yandan sektörlerde ciddi iş kaybı yaşanması da tüketimden çekilme anlamına gelir. Oysa Türkiye'de bu iki veride ciddi bir sorun yok. Dolayısıyla tüketimden geri çekilmeyi gerektiren nedenler de ortada yok."

Kaynak: Referans Gazetesi


Yorum:

Çarşı'nın isim olarak tüketici zihninde düşük bir profil çizdiği kesinlikle su götürmez bir gerçek.İnsanların mahalle arası dükkanlara giderken "Çarşıya gidiyorum" diye konuştukları bir ülkede büyük oynamaya çalışan bir holdingin isim değiştirmesi çok garip olmasa gerek.Ayrıca uluslararası yazışmalarda Türkçe karakterler içeren "Çarşı" nın sorun yarattığı da bazı yöneticiler tarafından zamanında dile getirilmişti.Bu değişimin meyvelerini holding toplamaya başladı sonunda.Bunun daha da devam edeceği kanısındayım.Şirketin Türkiye odaklı çalışması yabancı yatırımcıların ülkemize yoğun ilgisinden dolayı rekabetin üst düzeylere tırmanmasından.Kendi evinde başarısız olan hiç bir yerde başarılı olamaz.En son olarak Boyner'in segmentasyon stratejisinin başarılı olacağını düşünüyorum.İnsanlar artık ihtiyaçları doğrultusunda ilerliyor.Artık herşeyi yapan değil birşeyi çok iyi yapanların zamanı.

Tuesday, April 15, 2008

Google ve Yahoo’dan işbirliği testi

10.04.2008

Arden Agopyan
107604003


Dünyanın önde gelen iki arama motoru Google ile Yahoo, reklam konusunda işbirliği yapacak. Test aşamasındaki bu işbirliği 2 hafta sürecek. Bu işbirliği ile Google, Yahoo'da yapılan aramaların yüzde 3'ünde reklamlarını gösterebilecek.

Dünyanın önde gelen yazılım şirketi Microsoft, Yahoo'yu almak için 44.6 milyar dolar önermişti. Ancak Yahoo, teklifi düşük bularak kabul etmemeişti. Uzmanlar, Yahoo ile Google'un bu işbirliğinin, Microsoft'u kızdırmak için olduğu yorumunda bulunuyor. Microsoft, Yahoo ile Google'un işbirliği yapmaya kesin olarak karar vermesinin tükecinin çıkarına olmayacağını söyledi. Microsoft'tan Brad Smith, "İşbirliği, online reklam pazarının yüzde 90 oranında Google'un eline geçmesini sağlar. Bu da pazarı daha az rekabetçi hale getirecek." şeklinde konuştu. Yahoo da işbirliğinin kesin olmadığını açıkladı.

Ancak işbirliğinin testi bile, Yahoo'nun borsadaki hisse senetlerini değerini yüzde 7 oranında arttırdı. Cowen and Co. adlı şirketin uzmanlarından Jim Friedland, "Yahoo, akıllı bir adım attı. Herşey, Microsoft'un elinde gibi duruyordu. AncakYahoo bu adımı ile Microsoft'tan daha fazla para alabilecek." yorumunda bulundu.

Microsoft CEO'su Steve Ballmer, geçtiğimiz Cumartesi yaptığı açıklamada, Yahoo'ya teklifi kabul etmesi içim 3 hafta süre tanımıştı. Ballmer, 3 hafta sonra tekliflerini düşürebileceklerini belirtmişti.


Yorum:

İşbirliği haberlerinin çıkmasıyla Yahoo'nun hisse fiyatlarındaki artış, işbirliğinin gerçekleşmesi halinde Yahoo'nun daha çok değerlenecek olmasının habercisi olarak yorumlanabilir.
Internet reklamcılığı konusunda Right Media Exchange haricinde aktif ve idaalı bir yapısı olmayan Yahoo, bu işbirliği sonunda Google'ın piyasadaki konumunun güçlenmesini de sağlayacağından, internet arenasında Google karşısında, Live servisleri ve Facebook gibi sosyal ağlara yaptığı yatırımlarla direnmeye çalışan rakip Microsoft'un söz konusu işbirliğinin gerçekleşmesinden önce teklifini yükseltmesini gerektirebilir.

Kaynak: MediaCat Online (http://www.mediacatonline.com/tr/news/details.asp?a=1&id=6205&page=1) & Zaman

Sunday, April 13, 2008

İştcell ve Google işbirliği: İştePosta

İşTcell ve Google, KOBİ’lerin şirket isimleriyle web sitesi adresi ve tüm çalışanlarının şirket adı uzantılı e-posta sahibi olmaları için İştePosta servisini sunmaya başladı. Bu işbirliği, Google’ın dünyada bu hizmet kapsamında bir mobil operatörle yaptığı ilk işbirliği olma özelliğini taşıyor.
İş dünyasının Turkcell’i İşTcell, kurumsal müşterilerinin iş hayatlarını kolaylaştırmak ve zenginleştirmek, sunduğu iletişim çözümleri ile şirketlere güç katmak, rekabette avantaj sağlamak ve iş süreçlerinde etkinliklerini artırmak amacıyla küçük ve orta ölçekli işletmelere destek olmaya devam ediyor.
İşTcell ve Google işbirliğiyle sunulan İştePosta servisi sayesinde küçük ve orta ölçekli işletmeler; tek bir yerden ve ücretsiz olarak, kendi şirket isimlerinden oluşan bir web sitesi adresi ve çalışanları için şirket adı uzantılı e-posta sahibi olacak. Servisten 2008 yılı içerisinde yararlanacak tüm İşTcell’li işletmeler, aldıkları bir adet alan adını 2 yıl boyunca ücretsiz olarak kullanabilecek. Google
arama motorunda kullanılmak üzere 80 YTL’lik reklam kuponu ve bir ay boyunca cep telefonlarından e-postalarına 50 MB’lık erişim de ücretsiz sağlanacak. İşTcell’li işletmeler ayrıca internet üstünden anında yazılı veya sesli iletişim imkanı sağlayan Google Talk (GTalk), iş takibini sağlayacak Google Takvim, ofis uygulamalarının şirket içinde web üstünden kullanılmasına imkan veren Google Dokümanlar’ı içeren Google Apps uygulamalarından da faydalanabilecek.

Turkcell Kurumsal Müşteriler Yönetiminden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Emre Sayın konu ile ilgili yaptığı açıklamada, “Türkiye’de yaklaşık 2 milyon küçük ve orta ölçekli işletmenin sadece 400 binin internet sitesinin bulunduğuna dikkat çekerek, ücretsiz İştePosta hizmeti ile işletmelerin kurumsallaşma süreçlerine destek vermeyi hedeflediklerini söyledi. İşTcell’li işletmelere, internet alanında ihtiyaç duydukları çözüm ve hizmetlere tek bir noktadan, www.isteposta.com adresinden erişme olanağı sunduklarını belirten Sayın, bu işletmelerin teknolojiyi daha fazla kullanarak rekabet güçlerini artırmalarına da destek olduklarını” söyledi.
Google Türkiye Pazarlama Direktörü Mustafa İçil ise, Türk ekonomisinin önemli oyuncularından olan KOBİ'lere online dünyanın kapılarını açma ve internet ortamını etkin kullanma fırsatları sunan hizmetler geliştirmenin Google için öncelikli hedeflerinden biri olduğunu belirtti.
İşTcell’li işletmeler, İştePosta platformundan kısa bir süre içinde kolay web sitesi tasarımı, web sitelerini barındırma gibi temel internet hizmetlerini de alacak.

Nilay İŞERİ
107604233

http://www.mediacatonline.com/tr/news/details.asp?id=6208